Naked, Mike Leigh tarafından yazılıp yönetilen 1993 yapımı film.
Bulanık, teleolojik olmayan bir kurguyu anlatmak; daha doğrusu bir olaylar dizisinden bir kurgu üretmekte diretmek, bu film için çok zahmetli ve muhtemelen çok zorlama bir şey olurdu. Ancak kurgunun kendisini Johnny olarak kabul edip, düşünmeye çalıştığımızda Naked üzerine yazabilir bir seviyeye gelebiliriz. Öyküyü Johnny’nin zorunlu birkaç günlük Londra gezisi diye basitleştirdiğimizde, Naked daha anlamlı hale gelecektir. Naked üzerine galiba birçok şey yazılabilir ve yazılan birçok şey de reddedilebilir.
Trajik Kahramanın İnandığı ya da Krizi: Naked
Johnny; dışarıdan normal görünümlü, ancak konuşulduğunda hiç de normal olmayan bir yapıya sahip biridir. Tanrıya inanır, kehanetlere inanır; bunlar onun için her ne kadar batıl inanç olsa da, sağlamalarını güncel-bilimsel gelişmelerle yapar ve çelişkili bir şekilde bunların umurunda olmadığı bir tavır takınır. Bu bağlamda kehanetleri insanlara ulaştırmalıdır; sonuçta insanlık yaşantısının sonlarına gelmiştir, bunu yapmayacak kadar da, huzursuz ve umarsızdır. Çünkü kendisini hiç bir sistemli ‘şey’in içinde konumlandıramaz, bir unvan almak istemez, tüm kaçışı bundandır. Ancak canı sıkılmaktadır; insanların kendi gördüğünü görememesi onu iğrendirir ve durmadan bir şeyler anlatır, tüm olayı; ‘o bildiğin gibi değil’ demektir.
Johnny dayak yememek için kaçtığı Manchester’dan, kendisini terkeden sevgilisine, Londra’ya çalıntı bir arabayla gider, kapıda kalan Johnny yarı sarhoş eve dönen Sophie tarafından içeri davet edilir. Sophie Johnny’nin tavırlarından, bilgisinden, hiç susmayışından etkilenmiştir. Johnny bunun farkındadır; çünkü varlığı kadınların hoşuna gitmektedir. Seks yaparken şiddet kullanmaktan çekinmez, bu bizim için anlaşılmaz bir durumdur; çünkü Manchester’dan kaçmasına sebep olan da şiddetli (rough) seksti, Sophie ile ikinci sefer beraber olduğunda ona da bu yüzünü gösterir; ama Sophie, eski sevgilisi olan Louise’e bundan bahsedince, o böyle bir şeye mâruz kalmadığını belirtmiştir, dolayısıyla bu onda Sophie’den sonra ortaya çıkan bir şey olabilir ya da sadece Sophie’ye böyle davranmamış olabilir. Johnny, soyut doyumsuzluğun bir temsilcisidir; giyimine, saçına, yediği şeylere dikkat etmez. Zaten bu yüzden 27 yaşında olmasına rağmen 40 yaşında gösterir. Ancak devamlı bir şeyler okur, devamlı hazzın peşinde koşar; bir doyumsuzluk vardır ve hep bu arayışın içindedir.
Louise işten dönüp, Johnny’yi karşısında bulunca şaşırır; çünkü Johnny Manchester’da ona, onu bir daha görmek istemediğini söylemişti; ancak kaçmak için aklına gelen tek yerde Louise’di. Johnny, Sophie’nin de herkes gibi olduğunu anladığı ve onun varoluşuna katlanamadığı için şehirde amaçsız bir şekilde dolaşmaya başlar. Londra’nın kasvetli sokaklarında iki gün iki gece boyunca dolaşır, bu süreçte çeşitli insanlarla teması olur; Maggie ve Archie gibi sevgili olan iki evsizle garip konuşmalar gerçekleştirir, sonrasında Brian’ın ‘güvensizlik’ elemanı olarak çalıştığı binanın önüne tüner; ki Brian ona acıyıp içeri alsın, netice de Londra akşamları çok soğuktur. Brian’la da eğlenceli bir şekilde söyleşirken, Brian ona penceredeki kadını gösterir, öteki buluşma penceredeki kadınladır. Sabah olunca Brian’a kahvaltı ısmarlatır, kahvaltı ettikleri yerde garson kızı görür ve dördüncü buluşmasını garson kızla yapar. Garson kız onun hoşuna gider, değişik bir tarzı vardır kızın. Tek taraflı eğlenceli konuşmasını sürdürürken, kız konuşmadan hiç etkilenmez ve Johnny’nin varoluşuna dayanamayıp onu kapı dışarı eder, beşinci temâsı afişleri duvarlara asan adamla olur, devamlı susmadan onunla konuşur durur. Bu konuşmaların adamı etkilemesini bekler; ancak adam kızgınlık ve tiksintiyle Johnny’den kurtulmak ister, çünkü Johnny’nin varlığı artık midesini bulandırmaktadır. Johnny ondan dayak yer, çantası da onun arabasında kalmıştır. Amaçsız dolanmasına devam eder ve sokak arasında londralı bir grup genç tarafından amaçsız bir şekilde dövülür, bu son temastır. Ayağı çok kötü durumdadır, gidecek tek yeri olan Louise’e gider.
Bu temaslar bir nevi insanı temsil eder. Maggie ve Archie mantıksız bir şekilde birbirlerinden ayrılamayan, birbirlerine sığınan genç kadın ve erkeği gösterir; bir amaçları yoktur, hayatlarını devam ettirmek için nefes alırlar, bunlara zaten bir şey anlatılmaz, sadece sarhoş muhabbeti yapılabilir. Brian temsili en eğlenceli konuşmaların yapıldığı kısımlardır. Ölüm sonrasında mükafatlandırılacağını düşünen Brian, saçmasapan hayatı içerisinde mantıksal bir döngü oluşturup, mutlu-mesut yaşamaktadır. Ancak dışarıda soğuktan kaçmak için kendisine sığınan biri hayatı boyunca kurguladığı şeyleri saatler içinde paramparça etmiştir. Brian, dehşetle her ne kadar, sana inanmıyorum, hayat böyle bitemez desede, aslında ona inandığını kendisini yıllardır kandırdığını itiraf etmiştir. Çünkü hemen sonrasında Johnny’ye penceredeki kadını göstererek, nasılda dışarıdaki hayatı özlediğini kafasındaki kurgudan kaçmak istediğini belirtmiştir, bu temsil dindar bilinci anlatmaktadır. Kendisinin binada bulunmaması gerektiğinden, Johnny gidebileceği alternatif en yakın yer olan penceredeki kadına gider.
Kadın sarhoştur, Johnny’yi içeri davet eder; yaşlanmıştır ve bundan nefret eder. Depresyon halindedir, çaresizce kendini değerli hissettirecek bir şey arar, bu Johnny’nin aklına seksi getirir, şiddet gösterme eğilimine girer; ancak kadın bunu bana yapmak zorunda değilsin diyince, Johnny durur, bu onu incitecektir. Kadın durması yerine, devam etmesini sağlamak için, onu teşvik eder; ancak o devam edemez ve oradan ayrılır. Penceredeki kadın mutsuz-yalnız-yaşlı kadınları temsil eder. Garson kız, uzun etek giyen, güzel yüzlü, sakin bir kızdır. Akıntıya kapılan bir şey gibi, Johnny’nin kendisini takip etmesine ses çıkarmaz, evine götürür, banyo yapmasına izin verir, ısınmasına müsaade eder. Johnny kızın hiç ilgilenmediği şeylerden bahseder, sonrasında kızın yaşantısını sorgular; kız Johnny’den nefret eder ve onu kovar. Yapılabilecek yorum, umutsuz-yalnız-güzel kadın temsilidir. Afiş asan adam işine bakan, her şeye kulaklarını tıkayan, oy verme zamanlarında gidip oyunu veren, apolitik, inançsız, umutsuz garip bir oluşumdur. Günümüzde bunları nasıl bir kitle ile temsil etmek gerekir bilemediğimden sadece yığınlar demek isterim. Son temas ise, öfkeli gençlerledir. Bunlar kendilerini temsil ederler. Suça eğilimlidirler, heyecanı ararlar, güçleri-kuvvetleri yerindedir, yapabilecekleri her şeyi hiç bir norma uymaksızın yerine getirirler.
Johnny bu ufak gezintiyle Londra’da görülebilecek her insanı anlatmış ve hepsinin kaygılarını ve korkularını göstermiştir. Johnny’nin karşıtı olarak nitelendirilen Jeremy’den bahsetmek gerek, bazı izleyiciler tarafından Johnny’nin tamamlayıcısı, Deuteragonist vs. gibi tanımlamalarla filme yerleştirilmek istenmektedir. Bunlar doğru olduğu kadar, yanlışta olabilir. Johnny’nin soyut doyumsuzluğun bir temsilcisi olduğunu söylemek ne kadar doğruysa, Jeremy’de aynı şekilde somut doyumsuzluğun bir temsilcisidir. Filmde belirtildiği kadarıyla Jeremy, görünüşüne dikkat eden, kadınlarla yatmayı seven biri, ancak aynı ölçüde ilkel, 40’ına ulaşmadan ölmek isteyen, yaşlanmak istemeyen biridir. Johnny ile benzer ve farklı yönleri bulunmaktadır.
Zorla yemeğe çıkardığı masözü, kadın garsonun önünde rezil edip; elleriyle lüks bir restoranda yemek yiyerek rezaleti daha da arttıran Jeremy, gecenin sonunda garsonla birlikte olmuştur. Bu birliktelik daha çok tecavüze yakınsar, çünkü çok şiddetlidir ve kadının bundan zevk alması beklenemez. Jeremy kendini başka kadınlarla bulur devamlı. Bu kadınlardan bir taneside eski sevgilisi Sandra’dır. Sandra, Louise’in şu anda evinde kaldığı arkadaşıdır ve Jeremy’de evin anahtarı vardır. Gündüz vakti eve Sophie gelir, yine yarı sarhoş haldedir. Jeremy kendini sakin bir şekilde Sebastian Hawk, ev sahibi olarak tanıtır. Sophie bunun mantıklı olduğunu düşünür, çünkü karşısında yakışıklı, bakımlı, güzel giyimli bir adam vardır ve evin anahtarları da ondadır, dolayısıyla evin sahibi olmalıdır. Jeremy Sophie ile şiddetli bir yatak macerasına girişir; Sophie Johnny ile yaşadığı bu deneyimi bir daha yaşamak istemeyince Jeremy’nin tecavüzüne uğrar, Jeremy’de herhangi bir pişmanlık ya da üzüntü yoktur, şarap şişesini alır ve yatmaya gider.
Topallayarak eve gelen Johnny, Lousie’in kendisini iyileştirmesini bekler. Bir kriz halindedir, garip hareketler sergiler. Dayak kendisine babasını hatırlatmıştır, anlaşıldığı kadarıyla abisi yerine dövülüp sokağa atılan hep odur; o ise sadece abisinin yanında olmasını istemiştir hayatı boyunca. Gürültüye uyanan Jeremy’yi görünce Johnny onu abisi yerine koyup elini uzatır; ancak Jeremy onu iğrenç bulduğunu söyleyip, elini tiksinerek çeker. Johnny, Jeremy merkezli baktığımız vakit bir başka temsildir. Herhangi bir işe yaramayan, bir şey üretmeyen, istediklerine sahip olamamış bir parazittir. Bu temsillerin en üstünde Jeremy yer alır; güzel arabası, şık giyimi, parası, işi vs. ile piramitin tepesindedir; Brian’ın işvereni konumunda olabilir, penceredeki kadını bir şekilde yatağa atabilir, garson kıza bolca bahşiş vererek gününün güzel geçmesini sağlayabilir, afiş asan adamı işçi olarak tutabilir, Maggie ile Archie’ye cinayet bile işletebilir, öfkeli gençlerin gazabından afiş asan adamlardan on tanesini koruma olarak tutup korunabilir. Ama Johnny’ye bir şey yapamaz; çünkü o piramidin dışındadır, ama bu onu güçlü konuma sokmaz; çünkü o bir parazittir, yapıştığı şeyi kesip atınca şu anda olduğu gibi yerlerde sürünecek ve elini ona uzattığında da tiksintiyle elini çekecektir.
Artık evde Sophie, Johnny, Louise ve Jeremy vardır. Burada tam bir kaos hali mevcuttur. Etrafındaki her şeye tanrı olmak isteyen Jeremy; dayak yemiş kriz geçiren Johnny, ona yardım eden ve onu seven Louise ve Johnny’ye aşık olan Sophie. Tüm bu karmaşayı çözmek için bir deus ex machina gerekmektedir. O da zekice bir şekilde Sandra olarak seçilmiştir.
Zimbabve’deki tatilinden sevgilisiyle kavga ederek iki gün erken dönen Sandra evindeki kaosu görüp, bir kozmos oluşturmaya, başlar. Jeremy’yi evden defeder. Sophie ve Louise’e bağırıp çağırıp bu kaos’un neden olduğuna dair hesap sormaya başlar, Johnny’nin durumunu görüp ona müdahale eder, sonuçta kendisi bir hemşiredir ve Johnny’nin topallayan ayağıyla ilgilenir. Ancak tüm bunları yaparken de bir kızgınlık, şaşkınlık içindedir. İnsanların bu kadar kuralsız yaşamaması gerektiğini düşünür ve saygılı olmaları gerektiğini söyler. Onun yatağında üç kişi ayakkabılarıyla yatmakta, odasında sigara içmekte ve kim olduğu bilinmeyen kişiler evinde yatıp-kalkmaktadır. Johhny’nin ayağı eskiye nazaran daha iyi olup bilinci yerine geldiğinde Sandra’nın ne kadar düzen bağımlısı bir insan olduğunu görmüştür. Her ne kadar Sandra’nın bu hali ona eğlenceli gelse de Sandra’ya fazla dayanamayacağını hisseder.
Louise Johnny’ye istifa edeceğini ve birlikte Manchester’a döneceklerini söyler. Johnny bu durumdan memnundur; ancak sistemli-tanımlı bir şeyin içine girmek fikri kendisini rahatsız eder. Louise çıktıktan ve Sandra duşa girdikten sonra ortadaki parayı alır ve yine yola düşer. Gittiği yer belirsizdir, yaptığı şey belirsizdir, sadece yolda olmak ister. Belki bir gün içindeki tatminsizliği yok edebileceği gücü bulunca, huzursuzluktan kurtulacağı yere, yok olmaya gidebilecektir; ama bunu yapabilecek kadar cesurda değildir, çünkü hayatın getirdiği yükü kabullenerek kırk yaş görünümüne razı olduğunu en baştan belirtmiştir. O bir gösteri peygamberi gibidir, kehanetlerin doğruluğunu gösterir; onları insanlara açıklar, her şeyin anlamsız ve faydasız olduğunu belirtir. O bir kahin değildir, inanmayı değil, bilmeyi tercih eder; ancak bu tercihi de niye yaptığı belirsizdir; belki de sadece can sıkıntısından bunları yapıyordur. Johnny, miadını doldurmuş olan insanlıktan belki de çocukluğunda, babasının tekmelerini yediğinde umudunu kesmiş, tutunduğu ve tutunacağı Louise’e belki o zamanlar inanmıştı.
İbrahim’in öyküsünü kalpten bilen, Sözcük sözcük bilen sayısız kuşak vardı, Bu bilgi kaç tanesini uykusuz bıraktı
Kierkegaard, S., 2015:74